Sayfa İçeriği: Edebiyat Tarihinin En Güzel Giriş Cümleleri, Giriş Cümlesi Örnekleri, En Güzel Giriş Cümleleri, Edebi Giriş Cümleleri, En İyi Kitap Girişleri, Çok Güzel Giriş Cümleleri
Kitap okumayı sevenler için çok güzel bir sayfa hazırladık. Bu sayfada sizler için en iyi yazarların en iyi kitaplarından seçilmiş en iyi giriş cümlelerini hazırladık.
EDEBİYAT TARİHİNİN EN GÜZEL GİRİŞ CÜMLELERİ
Manşet: “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” Adalet Ağaoğlu-Bir Düğün Gecesi
Camus-Yabancı: “Bugün annem öldü veya dün, tam hatırlamıyorum.”
Murat Uyurkulak-Tol: “Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.”
JM Barrie-Peter Pan ve Wendy: “Bütün çocuklar büyürler, biri hariç.”
Chuck Palahniuk-Tıkanma: “Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin.”
Virginia Woolf-Bayan Dalloway: “Mrs. Dalloway, çiçekleri kendi alacaktı.”
Anthony Burgess-Otomatik Portakal: “Söyleyin bakalım ne yapacağımızı, ha?”
Orhan Pamuk-Yeni Hayat: “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti”
Leo Tolstoy-Anna Karenina: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.”
Jane Austen-Emma: “Emma Woodhouse, güzel, zeki, varlıklı bir kızdı. Rahat bir evi, iyimser bir yaradılışı vardı.”
Franz Kafka-Dönüşüm: “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
İsmet Özel-Erbain: “Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir? Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir? -yaşama! -ya bileydim? Yazar: mıydım hiç: şiir.”
Bülent Parlak-Yalnızlığın İcadı 1984: “İlahi adaletin sağlanması için içimizden birilerinin haksızlığa uğraması gerekiyordu. El kaldıran ben oldum.”
Sylvia Plath-Sırça Fanus: “Garip, boğucu bir yazdı. Rosenberg’leri elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz. Ve ben New York’ta ne aradığımı bilmiyordum.”
Hakan Günday-Azil: “Bu cümle, yazmayı öğrendiğimin kanıtıdır. Bu cümleyse, okumaya devam ettiğinin kanıtı. Birlikte, iki kanıtı olan bir suç işleyeceğiz.”
Debbie Macomber-Bahçemde Yeşeren Umutlar: “Vivian Leary sokağın köşesinde kıpırdamadan durup bir o yana bir bu yana baktı. Nerede olduğunu ya da yolunu nasıl kaybettiğini bilmiyordu.”
Vladimir Nabokov-Lolita: “Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta”
Virginia Woolf-Kendine Ait Bir Oda: “Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Açıklamaya çalışacağım.”
Vladimir Nabokov-Lolita Beyaz Irktan Dul Bir Erkeğin İtirafları: “Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta”
Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi: “Stüdyo güllerin baygın kokusuyla doluydu; hafif yaz esintisi bahçedeki ağaçların arasında gezindiğinde açık kapıdan leylakların ağır kokusu ya da pembe çicek açmış diken ağaçlarının daha narin parfümü geliyordu”
Mehmet Mollaosmanoglu-Kutsal Adalet: “Kan feyyaz bir pınar gibi fışkırdı kurbanın şah damarından. Sıcacık bir pidenin körpe dumanı kabilinden belli belirsiz bir buğu yükseldi semaya. Gırtlaktaki hırıltı mühür niyetine son söz oldu. Bedenin nafile çırpınışları yaşamı tutmaya yetmedi.”
Jane Austen-Aşk ve Gurur: “Parası pulu olan her bekâr erkeğin kendine bir yaşam arkadaşı seçmesinin kaçınılmaz olduğu, herkesçe benimsenen bir gerçektir. Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekâr erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır.”
F.Scott-Fitzgerald Muhteşem Gatsby: “Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma: Ne zaman, demişti, birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkânlarında gelmemiştir dünyaya!”
John Ronald Reuel Tolkien-Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği: “Çıkın Çıkmazı’ndan Bay Bilbo Baggins kısa bir süre sonra yüz on birinci yaş gününü debdebeli bir davet ile kutlayacağını ilan ettiğinde Hobbitköy’de büyük bir heyecan yaşanmış ve söylentiler alıp yürümüştü.”
Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi: “Stüdyo güllerin baygın kokusuyla doluydu; hafif yaz esintisi bahçedeki ağaçların arasında gezindiğinde açık kapıdan leylakların ağır kokusu ya da pembe çiçek açmış diken ağaçlarının daha narin parfümü geliyordu.”
Balzac-Mario Puzo Baba: “Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir. Amerigo Bonasera New york Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinin salonunda oturmuş, adaletin yerine getirilmesini bekliyordu; kızını insafsızca yaralayan, onun şerefiyle oynayan kişilerden adaletin eliyle intikam almış olacaktı.”
Nuran Akgören-Bin Dokuz Yüz Seksen Dört: “Nisan ayının soğuk, ama açık bir günüydü; saatler on üçü gösteriyordu. Yıldırıcı esen rüzgârdan korunabilmek için çenesini göğsüne gömmüş olan Winston Smith, hızla Zafer Konağı’nın camlı kapısından içeri süzüldü; ama bir toz bulutunun da kendisiyle birlikte içeri dalmasına engel olabilecek kadar çabuk davranamadı.”
Lewis Carrol-Alice Harikalar Diyarında: “Alice bankta, ablasının yanında boş boş oturmaktan sıkılmaya başlamıştı. Bir iki kere ablasının okuduğu kitaba şöyle göz ucuyla bir baktı ama kitapta ne bir resim vardı ne de kahramanlar arasında geçen herhangi bir diyalog. İyi de resimsiz ve diyalogsuz bir kitap ne işe yarar ki! Diye geçirdi aklından.”
J.D. Salinger-Çavdar Tarlasında Çocuklar: “Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum.”
Herman Melville-Beyaz Balina: “Ishmael deyin bana. Birkaç yıl önce -kaç yıl önce olduğu önemli değil paramın azaldığı ya da hiç kalmadığı bir sırada-, karada da beni ayrıca bağlayan bir şey olmadığı için, bir engine açılayım, bu dünyanın denizlerini şöyle bir göreyim dedim. Ben böyleyimdir; böyle bulurum sıkıntıdan kurtulmanın, uyuşan kanıma hız vermenin yolunu.”
Charles Dickens-İki Şehrin Hikâyesi: “Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da. İnanç çağıydı aynı zamanda inkâr çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, yeisin kışı. Her şeyimiz vardı ama hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk.”
Charles Dickens-Bir Yılbaşı Öyküsü: “Bir kere Marley’in öldüğüne hiç şüphe yoktu. Cenazesi papaz, kâtip, cenaze levazımcısı ve baş vaiz tarafından kayıt altına alınmıştı. Sgrooge bizzat imzalamıştı ölüm evraklarını. Ve Scrooge’un altına adını yazma zahmetinde bulunduğu her şey bir anda değişirdi. İhtiyar Marley kapıya çakılmış bir çivi kadar ölüydü.”
Arthur Conan Doyle-Bohemya’da Skandal: “O, her zaman Sherlock Holmes için o kadın olarak kaldı. Başka bir isimle ondan hiç bahsetmedi. Holmes’a göre hemcinslerinden daha üstündü hem de onları gölgede bırakacak kadar… Irene Adler’a aşk benzeri duygular beslediğini söyleyemeyeceğim çünkü onun duygusuz ve kusursuz aynı zamanda takdire şayan aklı, bu tür hislerle zıt düşüyordu.”
Gabriel Garcia Marquez-Kolera Günlerinde Aşk: “Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini.”
Joseph Heller-Madde 22: “İlk görüşte aşktı bu. Yossarian, papazı görür görmez ona çılgınlar gibi âşık oldu. Yossarian hastanede yatıyordu. Karaciğerindeki ağrı, sarılık için beklenenden birazcık azdı. Hastalığın tam olarak sarılık olmaması doktorların kafasını karıştırıyordu. Sarılık olsa tedavi edebilirlerdi. Sarılık değilse ve ağrı kaybolursa Yossarian’ı taburcu edebilirlerdi. Ama sarılık için beklenenden birazcık az bir ağrının hiç kesilmeden sürmesi onları şaşırtıyordu.”
Douglas Adams-Otostopçunun Galaksi Rehberi: “Galaksinin Batı Sarmal Kolu’nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırk sekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.”
Gabriel Garsia Marquez-Kolera Günlerinde Aşk: “Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini.”
Patti Smith-Çoluk Çocuk: “Robert hakkında çok şey söylendi, daha da söylenecektir. Delikanlılar ona öykünerek yürüyecek, genç kızlar beyaz elbiselere bürünüp onun buklelerine yas tutacak. Hem ayıplanacak, hem de tapınılacak. Aşırılıkları hem lanetlenecek hem de romantikleştirilecek. Gerçek ise, en sonunda, çalışmalarında görülecek; sanatçının ete kemiğe büründüğü eserlerinde… Asla kaybolmayacak, asla eksilmeyecek. İnsanoğlu bunu yargılayamaz. Çünkü sanat Tanrı’yı söyleyen bir şarkıdır ve nihayetinde yine O’na aittir.”
William Faulkner-Ses ve Öfke: “Çitlerin ardından, büklümlü çiçek tarhları arasından, vurduklarını görebiliyordum. Onlar bayrağın bulunduğu yere doğru ilerlerken ben de çit boyunca ilerledim. Luster çiçek ağacının dibindeki çimenlerde aranıp durmaktaydı. Bayrağı yerinden söktüler, yine vuruyordular işte. Sonra bayrağı yerine taktılar ve masanın oraya gittiler, Luster vurdu ve ardından diğerleri vurdu. Sonra çekip gittiler, ben de çit boyunca ilerledim. pekguzelsozler.com Luster çiçek ağacından uzaklaştı ve çit boyunca ilerledik beraber ve durdu onlar ve biz de durduk sonra ve Luster çimlerin içinde aranıp dururken çitlerin ardından baktım ben.”
Marcel Proust-Swann’s Way (Swann’ın Yolu): “Uzun zaman geceleri erkenden yattım. Bazen, daha mumu söndürür söndürmez gözlerim o kadar çabuk kapanıverirdi ki uykuya dalıyorum diye düşünmeye zaman bulamazdım. Aradan yarım saat geçtikten sonra da artık uykuya geçme vakti geldiği düşüncesiyle uyanırdım; hâlâ elimde zannettiğim kitabı bırakıp ışığımı söndürmek isterdim; az önce okuduklarım hakkında fikir yürütmeye uyurken de devam ederdim ama fikirlerim biraz farklı bir seyir izlerdi; kitapta sözü edilen şey benmişim gibi gelirdi bana; bu bir kilise olabilirdi, bir dörtlü de, I.François’yla Şarlken arasındaki rekabet de…”
Daha Fazlasını Keşfedin